17 Nisan 1933 günü, Bulgaristan’daki Deliorman’ın Razgrad kasabasında bulunan Türk mezarlığı, çoğunluğunu lise öğrencilerinin oluşturduğu, Rodna Zaştita (Vatan Müdafaası) adı verilen faşist bir örgüte bağlı 200 kişilik gözü dönmüş bir grup tarafından vahşice tahrip edildi. Ellerinde kazma küreklerle adeta baskın yaparcasına mezarlığa giren Bulgar gençleri önce bekçi kulübesini yakmış, ardından mezar taşlarını kırarak parçalamış, kabirlerden çıkardıkları ceset ve kemikleri etrafa saçmak suretiyle kaçmışlardı.
Yaşanan bu alçakça olaydan haberdar olan Türkler heyecanla evlerinden fırlayarak mezarlık etrafında toplansa da olan olmuş, etrafta kimsecikler kalmamıştı. Türkler yaşanan bu provokatif hadiseyle atalarına yapılan zulmün sorumlularının bulunması için Bulgar makamlarına başvursa da en ufak bir sonuç alamamışlardı.
Provokasyon kime yaradı?
Bulgaristan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin iyi olduğu bir dönemde meydana gelen bu hadiseye kimse bir anlam verememişti lakin kabirlerinde dahi rahat bırakılmayan soydaşlarımıza karşı gerçekleştirilen bu terör eylemi memlekette infiale yol açtı. Hâlbuki daha yakın zamana kadar Türkiye’ye gelen Bulgar gazetecileri Türk meslektaşlarına, yapılan inkılaplara duydukları hayranlığı ifade etmiş, Bulgar sanatçılar burada temsiller vermiş hatta Türk ve Bulgar Milli Takımları arasında Sofya’da bir müsabaka dahi ayarlanmıştı. Bulgaristan elçisinin hadiselerden önce Türk dostluğuyla ilgili iftihar dolu açıklamaları da cabasıydı. Peki, durum böyleyken Razgrad’ta yaşanan vahşet nasıl açıklanacaktı?
Bulgaristan Büyükelçisi Ankara’da yaptığı açıklamalarına çok müteessir olduğunu belirterek başladı. Hadisenin sebebini ise özetle şöyle ifade etti: “Razgrad’ta yapılmak üzere olan bir park için istimlak edilen arazinin içerisinde Türk mezarlığı da bulunmaktaydı. Ancak bölgede yaşayan Türklerin buna karşı gelmesi istenmeyen hadiselerin nedeni oldu. Yavaş giden istimlak işini hızlandırmak isteyen bazı aşırı gruplar ise park projesinin tamamlanması için böyle bir yola başvurdu. Bu insanlar bilmeden ülkelerine zarar veren bir güruhtu. Bu hadise Türklerin dini hislerine karşı yapılan bir saldırı değil adi bir suçtan ibaretti. Sorumluların yakalanması için de gereken her şey yapılacaktı. Türk-Bulgar dostluğunu ise kimse bozamazdı.”
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ise TBMM’de yaptığı konuşmada konu ile ilgili olarak şunları söyledi: “Bulgaristan’la dostluk ve emniyet münasebetlerinin arttırılması için, biz bütün imkânları kullanmaktayız. İki memleket arasındaki bitaraflık ve hakem muahedesinin uzatılmasını derpiş eden (öngören) bir protokol, vekillerimizin komşu hükümete cevabî ziyaretleri esnasında imzalanmıştır. İktisadi ve siyasi münasebetleri inkişaf ettirmek, Cumhuriyet Hükümetinin ciddi arzusudur.”
MTTB’den soydaşlarımıza destek
Anlaşılan o ki iki taraf da bu hadiseyi unutmak istiyordu. Ancak yapılan açıklamalar Türk kamuoyunu tatmin etmemiş, daha evvel Bulgaristan’da yıkılan camiler, kapatılan Türk mektepleri, zindana atılan aydınlar, halka reva görülen işkenceler milletin hafızasından henüz silinmemişti. Nitekim bu hadiseden hemen sonra İstanbul’da ısrarla bir protesto mitingi düzenlemek isteyen Milli Türk Talebe Birliği valilikten izin alamamış, gençlerin sabrı kalmamıştı. Harekete geçmek için 20 Nisan 1933 Perşembe gününü bekleyen üniversiteli ve liseli gençler öğleden sonra Maçka’da bulunan Bulgar Konsolosluğunun önünde toplanmaya başladı. Civardaki okullarda dersten çıkmış lise öğrencilerinin de katılımıyla artan kalabalığın taşkınlıklara sebep olmaması için Milli Türk Talebe Birliği Başkanı Tevfik İleri bir konuşma yaparak burada bir nümayiş yapılmayacağını sadece Bulgar mezarlığına gidilip bir çelenk konulacağını açıkladı.
Kolluk kuvvetlerinin tüm engellemelerine karşılık toplanan binlerce genç hep birden Bulgar mezarlığına akın etmiş, Bulgar gençlerine ibret niyetine mezarlığa sadece çelenk konularak nutuklar atılmış, kabirlerin üzerine çiçekler serpilmişti. Ancak polis aldığı emir gereği gençlerin peşinin bırakmadı ve başta başkan Tevfik İleri olmak üzere pek çok genci tutukladı. Tutuklananlar kolluk kuvvetlerinin ihtarlarına uymamak ve izinsiz gösteri yapmakla suçlanıyorlardı. Daha evvel de belirttiğimiz gibi devlet yetkilileri bu hadisenin daha fazla büyümesini istemiyordu. Hükümetin fikirlerini yansıtan Hâkimiyeti Milliye Gazetesi gençlerin bu protestosunu gazetede şöyle görmüştü:
“Bilhassa nizam ve intizamın en çok hüküm sürmesi lazım gelen bir muhitte böyle bir hareketin yapılması hayret uyandırmıştır. Kanunsever, şuurlu ve vakarlı bir gençlik yetiştirmek azminde bulunan Türk vatanı, nizama karşı gelenlerin hareketlerini hiçbir zaman tasvip etmeyecektir.”
Birlik kapatılıyor
Memleketin en tanınmış avukatları Bulgarların vahşice işledikleri bu suçu kendilerince protesto etmek isteyen ve bu yüzden tutuklanan gençleri savunmak için adeta sıraya girdi. Fakat gençler iki gün süren soruşturma sonunda mesele daha da büyümeden serbest bırakılınca müdafaaya gerek kalmadı. 22 Nisan günü ailelerine kavuşanlar büyük tezahürat ve alkışlarla karşılandı. Lakin olan Milli Türk Talebe Birliğine olmuştu. Hatay’ın Türkiye’ye ilhakında, Suriye’yle Türkiye arasında oluşan sorunlara karşı bir izinsiz miting daha düzenlenenince Milli Türk Talebe Birliği 22 Kasım 1936 yılında süresiz olarak kapatıldı. Yeniden kurulması ise tam on yılı buldu.